23 Şubat 2014 Pazar

Apple'dan iOS 7.0.6 Güncellemesi ve iWatch

        Nihayet Apple,çok büyük sorun yaratan(!) SSL doğrulama hatasını düzeltmiş.Üstelik bunun yanında iPhone 3GS için 6.1.6 güncellemesini de çıkararak,eskileri desteklediğini belirtmiş.
 

      Indirmek için Ayarlar > Genel > Yazılım Güncelleme'ye gelin.

       Bu arada iWatch hakkında yeni bilgiler de sızıyor.Şu an elimizdeki bilgiye göre milyonlarca insanın beklediği iWatch,Samsung'un telefonlarda kullandığı esnek AMOLED ekrana sahip.Aslında Samsung'un Gear'ından pek bir farkı yok.Teknoloji ile ilgili daha çok haber için takipte kalın!



Kaynak:www.appleforums.net
             
           

24 Ocak 2014 Cuma

Candy Crush Saga'dan The Banner Saga'ya dava!



Öncelikle Merhaba,


      Ben yeni yazar Mochigan.Genellikle teknoloji ve oyunlar üzerine bilgiler paylaşacağım.Bu benim ilk haberim ve hemen uzatmadan konuya geçeyim.


        Candy Crush Saga,hepimizin bildiği,klasik 'üç aynı cismi yan yana getirerek' oynanan bir oyun.Ve yapımcısı da King adlı bir firma.Daha önce birkaç defa Saga adını kullanmıştı.Ve bu ismin telif hakkını aldı.Bundan haberi olmayan indie yapımcı Stoic Studio

,The Banner Saga adında gayet de başarılı bir oyun yaptı.Bu oyun Steam'de satışa sunuldu.Bunu duyan King,anında telif hakkı davası açtı.Yaptığı açıklamaya göre diğer firmaların gözünü korkutmak istemiş anlaşılan.

        Bana hala saçma geliyor.Bu denli kaliteli (The Banner Saga) oyunu neden klasik ve tuhaf bir Candy Crush yüzünden piyasadan kaldırılsın? King'i şiddetle kınıyorum ve Steam'ın bu duruma bir el atmasını istiyorum.






KAYNAK ; Oyungezer Dergisi

7 Eylül 2013 Cumartesi

5 Centimeters Per Second : Saniyede 5 Santimetre



   Bu animeyi anlatmaya nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum.. Bu yazımla animeyi size ne kadar iyi anlatabilirim emin değilim aslında. Şu an yazdığım yazı gibi eleştiri yazıları veya hakkında yapılan yorumları okuyarak animenin hissettirdiklerini hissedemeyebilirsiniz. Bu yüzden size bu yazıyı okumadan önce animeyi izlemenizi tavsiye ederim. Zaten şunu da en baştan söyleyeyim, bu yazıyı yazarken objektif yorum yapamamış olabilirim..

   "Saniyede beş santimetre."
   "Ne?"
   "Kiraz çiçeklerinin açışı.. Saniyede beş santimetreymiş.."
   Anime bu minik diyalogla başlıyor ve böylece animenin ismiyle ilgili merakımız da ortadan kalkıyor. Adı belki birçoğunuzun da fark ettiği üzere ucu açık ve birçok şeye yorumlanabilecek türden, farklı bir ad. Ama neyse ki animenin en başından bu merakımız gideriliyor. Ve böylece, aralarındaki mesafelerin sevgilerinden hiçbir şey eksiltmediği iki kişinin öyküsü başlamış oluyor..
   Film hakkında öncelikle şunu belirteyim, film üç bölümden oluşmakta. Kiraz Çiçeği, Kozmonot ve Saniyede Beş Santimetre adlı üç bölüm.
   İlk bölüm, yani Kiraz Çiçeği'nde tüm olayların başlangıç noktası konu alınıyor. Takaki Tono, ana karakterimiz ailesinin işi sebebiyle sürekli seyahat eden, bir nevi göçebe hayatı yaşayan bir çocuktur. İlkokula başlayacağı sırada, ailesi iş sebebiyle yine başka bir yere taşınır ve Takaki mecburen oradaki ilkokula kaydolur.
   Gittiği ilkokulda Akari Shinohara adlı yaşıtı bir kız çocuğuyla kısa sürede arkadaş olur ve zamanla aralarındaki bağ derinleşir. Zaten olaylar da böyle başlar. Takaki ve Akari henüz küçük yaşta olmalarına rağmen aralarında derin bir sevgi bağı oluşur ve birbirlerini koruyup kollamaya başlarlar. Her ne kadar etraflarındaki insanların alaylarına maruz kalsalar da, bir şekilde birbirlerinden hiç vazgeçmezler.
   Belki iki çocuğun birbirlerine böyle hisler beslemeleri size tuhaf gelebilir. Hatta sıcak yaklaşmayabilirsiniz de. Ama ben bu düşüncelerden kurtulmanızı öneriyorum çünkü bu tür şeyler düşündüğünüz gibi tuhaftan öte, her insanın yaşayamayacağı özel hisler.. Hatta ben izledikten sonra keşke her insan bu kadar içten sevebilse diye düşünmüştüm. Size olaya bir de böyle yaklaşmanızı tavsiye ederim.
   İkinci bölüm Kozmonot'ta Takaki ailesi nedeniyle taşınmak zorunda kalır ve böylece araya mesafeler girer. Artık lise üçüncü sınıf olan Takaki ve Akari her ne olursa olsun aralarındaki mesafeleri umursamayıp birbirlerine mektup yazarlar. Takaki, çoğu zaman uzaklara bakarak düşüncelere dalıp gider. Ancak bu sırada Takaki'nin fark etmediği biri vardır: Kanae Sumida.
   Kanae, ortaokuldan beri Takaki'ye aşıktır ancak ne var ki hislerini itiraf edebilecek kadar cesur bir kız değildir. Çoğu kez Takaki'ye hislerini itiraf etmeye yeltenmiştir ama Takaki'nin düşünceli halleri onun bu fikirden vazgeçmesine neden olmuştur. Zaten daha sonraları Takaki'nin Akari'ye gönderdiği mesajları fark eder ve hislerinin Takaki'nin gözünde bir değeri olmadığını düşünüp kendine yeni arayışlar aramaya ve Takaki'yi unutmaya çalışır.
   Üçüncü bölüm Saniyede Beş Santimetre Takaki ve Akari'nin yetişkin olup kendi yollarını çizdikleri zamanı anlatır. Takaki, artık iş sahibi genç bir adamdır. Düzenli bir hayata sahiptir ancak onun istediği tam olarak bu değildir. Takaki, iş yerindeki monotonluktan sıkılmıştır ve Akari'yi özlemektedir. Monoton hayatı ve özlemi onu şiddetli bir depresyona sürükler. Takaki hayatını özgürce yaşamak pahasına işinden ayrılır.
   Bir gün karşıdan karşıya geçerken Takaki, Akari ile karşılaşır. Birbirlerini tanıyıp gülümserler ancak tam o sırada aralarından bir metro geçer. Takaki metro geçip gittikten sonra karşıya baktığında, Akari çoktan gitmiştir...

   Düşüncelerimle ilgili daha fazla lafı uzatmaya gerek yok. Anlayacağınız üzere beni çok etkileyen bir anime. Genel olarak animeyle ilgili daha detaylı bilgi vermek gerekirse, yönetmen koltuğunda Makoto Shinkai oturuyor. Yapım yılı 2007. Animenin müzikleri ise Tenmon'a ait.
   Animenin çizimleriyle ilgili tek diyebileceğim günümüz modern anime çizimlerine biraz uzak olduğu. Eğer eski çizimlerden hoşlanmıyorsanız çizimlerle ilgili fazla beklentiye kapılmamanızı öneririm.
   Dediğim gibi eleştirirken objektif olamamış olabilirim. Elimden geldiğince animeyi anlatmaya çalıştım. Umarım yazımı beğenmişsinizdir...
 


   

7 Mayıs 2013 Salı

Anime




   Birkaç aylık bir aradan sonra yeniden, yeni bir konuyla karşınızdayım. Ben yaklaşık iki yıldır "anime sever" sıfatına layık, sürekli ya anime izleyen, ya da manga okuyan birisi olarak animenin ne olduğunu herkesin bildiğini sanırdım ancak son zamanlarda kime bahsetsem "O dediğin nedir ki?" gibi tepkiler alıyorum.
   Örneğin boş zamanlarımda yeteneksiz olmama rağmen bazı anime karakterleri çizmeye uğraştığım oluyor ve bu sırada ne çizdiğimi gören hemen "Çizgi film mi izliyorsun sen hala?" diyor. Doğal olarak bu duruma canım sıkıldı ve bende bildiğim ve araştırdığım kadarıyla bu anime neyin nesiymiş anlatayım. 


   Her şeyden önce anime, Japon animasyonlarına verilen bir addır. Animenin kelime anlamı, "Japon çizgi filmi"'dir. Animelerin birden fazla türü vardır -ki az sonra bunlardan kısaca bahsedeceğim- .
   Animenin öncüsü Osamu Tezuka'dır. Japonya'da "Anime Tanrısı" olarak bilinir. İlk olarak kısa, küçük animasyonlar çekmiştir ve onun izinden yürüyen sanatçılarla anime denilen bu stil ortaya çıkmıştır. Alanında en iyisi olan anime yönetmenlerinden birini örnek vermek gerekirse, bu da Hayao Miyazaki'dir. Ghibli adlı bir stüdyosu vardır ve şu an oğlu Goro Miyazaki Ghibli stüdyosunda onun izinden gitmektedir. Hayao Miyazaki'nin bazı yapımlarına örnek olarak, Yürüyen Şato, Gökteki Kale, Küçük Deniz Kızı Ponyo ve ödüle doymayan 2000 yapımı animesi Ruhların Kaçışı'nı örnek verebiliriz. Hayao Miyazaki, animeleriyle birçok Amerikalı animatörün de ilham kaynağı olmuştur. 
   Animenin öncüsü Osamu Tezuka olmakla beraber, ilk animler 20. yüzyılın başlarında üretilmiştir.
   Birçok animenin bir de mangası vardır ve zaten çoğunlukla bir animenin ilk mangası, daha sonra animesi yayınlanır. Manga, Japon çizgi roman türüdür. Yani ilk Japon çizgi romanı olan manga yayınlanır ve daha sonra bunun animasyon hali olan anime yayınlanır. 
   Ve tabii ki anime çizerlerine verilen ad da farklıdır. Anime çizerlerine "Otaku" denilir. 
   Animelerin diğer animasyon ve çizgi filmlerden tek farkı Japon animasyonu olması değildir. Animelerin karakterleri de diğer animasyon ve çizgi filmlerden farklıdır. Jest ve mimikler oldukça açıktır. Yani karakterin hissettiği duyguyu izleyici net bir şekilde görebilir ve duygular oldukça yoğun olarak yüze yansır. 
   Bir fark da karakterlerin fiziksel özellikleridir. Genelde bacaklar uzun incedir ve özellikle gözler oldukça büyüktür. Yüzde hatlar çok belirgin değildir. Saç çizimleri oldukça farklıdır ve genelde burun ve ağızlar çok küçük olur. 
   Ve şimdi de size yazımın başında bahsettiğim gibi anime türlerinden biraz bahsedeyim:

Shounen: Aslında kızlara pek hitap eden türden sayılmasa da, son zamanlarda kızlar da bu tür animeleri izlemeye başlamıştır. Genelde fantastik olarak karşımıza çıkarlar ama temel unsur, savaştır. İki taraf arasındaki savaş anlatılır. 
Shojo: İzleyici kitlesi genelde kızlardır. Kısaca bahsetmek gerekirse konu aşktır ve bu tür animelerde gözler belirgin şekilde büyük olur.
Chibi: İzleyici kitlesi genellikle çocuklardır ama biz buna çocukların izlediği anime türü yerine komedi de diyebiliriz. Birçok anime komedi içerir ama hepsi Chibi değildir. Zaten Chibi tarzında animeler de azdır. 
Ecchi: Bu tarz animeler izleyici kitlesi olarak hem kız hem de erkek bir kitleye sahiptir. Gerek içindeki diyaloglarda, gerek yapılan esprilerde bazı cinsel unsurlar bulunur ama az sonra bahsedeceğim "Hentai" türü kadar aşırı olmaz. 
Hentai: Ecchi türü hakkında yazdığım açıklamadan anlayacağınız gibi, tamamen 18 yaş ve üstü içeriklerle doludur. Kitlenin neredeyse tamamı erkektir ancak azınlıkta olarak kızlar da bulunur. 

Bugünlük yazım bu kadar umarım beğenirsiniz...

Yararlandığım bazı siteler: 
http://www.frmtr.com/anime-cizgi-eserler/317752-manga-anime-nedir.html
http://www.msxlabs.org/forum/anime-sanati/520-anime-nedir.html
http://www.frmtr.com/anime-cizgi-eserler/2751908-animenin-tarihi.html
 






3 Mart 2013 Pazar

Altın Oran



    Benim oldukça ilgimi çeken ve araştırma yaparken de merak ederek, şaşırarak araştırdığım bir konu bu. Ancak önceden söylemek gerekir ki, herkesin ilgisini çekmeyebilir. Bunu biliyorum çünkü bu konuda iki gün önce tecrübe kazandım. Bunu yirmiden fazla kişinin önünde sundum ve kimi kişiler anlarken bazıları sadece izledi ve sunumun bitişinde sıkıcı olduğunu da en kaba dille belirttiler (maalesef). Belki okuyuculardan da sıkılan olacak ancak ilgilenenler olacağını düşünüyorum. Umarım siz de sıkılmazsınız..

    Altın oran, doğada canlı ve cansız varlıkların sahip olduğu özel bir orandır. Biz buna, bir bütünle parçaları arasındaki oran da diyebiliriz. Bu oran yüzyıllarca sanat ve mimaride uygulanmış, bir bütünün parçaları ile arasında taşıyabileceği uyumlu, sayısal orandır. Platon'a göre kozmik fiziğin anahtarı bu orandır.
    Her ne kadar çıkış noktası tam olarak bilinmese de, ilk Eski Mısırlılar ve Yunanlılar tarafından bulunmuş olduğu düşünülür. Bir doğrunun altın orana göre bölünebilmesi için öyle bir bölünmelidir ki, küçük parçanın büyük parçaya oranı, büyük parçanın bütüne oranına eşit olsun. (En çok kafa karıştıran yer burası iyice okumanızı tavsiye ederim)
    Altın oran'ın bahsedildiği somut bir kanıt ise Öklid'in M.Ö 300 yılında yazdığı "Elementler" adlı tezde geçen "ekstrem ve önemli oranda bölmek" yazısıdır. Altın oran, "Firbonacci Sayıları" olarak da bilinmektedir. Bunun sebebi, orta çağın ünlü matematikçisi Leonardo Firbonacci'nin birbiri arasında oran bulunduğunu iddia ettiği sayıları keşfetmesidir (altın oran sayısı).
    Altın oran da aynı pi sayısı gibi bir sayıdır. Nasıl matematikte pi sayısı 3,14 ise altın oran da 1,618'dir.
    Altın oranın bulunduğu yapılar ve eserler ise; piramitler, Mona Lisa tablosu ve Mimar Sinan'ın yaptığı Süleymaniye ve Selimiye camileridir.

Kaynakça:
http://www.matematikcafe.net/showthread.php?tid=2207
http://www.bilgicik.com/yazi/altin-oran-evrenin-matematigi/
http://www.grafikerler.org/teknik-bilgiler/6211-altin-oran-nedir.html  

19 Şubat 2013 Salı

Renklere Göre Kişilik Özellikleri



    Fazla batıl inanç sahibi, ya da kendini bu tür şeylere kaptırmış sürüklenen insanlardan değilim. Yani bazı şeylere inanırım ama hepsine değil. Bununla birlikte önceden bunların neredeyse hiç birine inanmazdım. Daha sonra can sıkıntısından türeyen bir merakla oturdum bilgisayarımın başına, bu konuyu araştırdım. Benim rengimin özelliği beni öylesine betimliyordu ki, sanki bu renk sırf benim içindi. Belki siz okuyucularımdan bazıları yine inanmayacak ama içinizden bir çoğunun da arada benzerlikler yakalayacağı konusunda eminim. İyi okumalar..


PEMBE:
Kırmızı rengin en açık tonlarındandır. Sevgi ve yardımseverlik güdüleri çok kuvvetlidir. Kıskançlık ve kini barındırmayacak kadar yumuşak bir karaktere sahiptir. Gerçek pembe çok açık bir tondur ve bu rengin insanları da kolaylıkla incinebilecek yapıdadır. Parlak bir pembe neşedir. Ama sönük bir pembe asık yüzlülük getirir.

Mor:
Zenginliği, saygıyı, asalet, soyluluk ve kibarlığı çağrıştırır. Sanat bu renkle bütünleşmiştir çünkü mor yaratıcı özellikler taşır. Aynı zamanda resmigeçit ve törenlerde en çok kullanılan renktir. Özgüven duygularını simgeler, bütünlüğü getirir. Bu renkte auraya sahip olan insanlar için çıkılacak yüksekliğin sınırları yoktur. Başarıdan etkilenen insanlar da bilerek bu aura rengine bürünmeyi tercih edebilirler çünkü bu renk üstünlük duygusunu arttırır. Yeterince güce ulaştıklarında bu renge gerçekten layık olurlar. Negatif etkileri ise sorumsuz bir yapı, saygısız davranışlar, unutkanlık ve sabırsızlık, ukala ve kaba hareketler olarak kendini gösterir. Daha ileri düzeyde ise çözülmeye ve çürümeye yol açar.

Siyah:
Işığı reddeden bir renktir. Çoğu toplumda keder ve ölüm için tercih edilen bir renktir. Fakat kederin renginden çok sessiz ve yüksek bir anlayışın simgesidir. Diğer renklerle karışınca kendi doğasından uzaklaştığı için keder rengi olduğu söylenmiştir. Güç, otorite ve saygı için de kullanılır. Sahtelikten uzak bir soyluluğu, resmiyeti simgeler. Saygıyı getiren bir renktir. Düzenli ve geleneklerine bağlı insanlar tarafından tercih edilir. Ayrıca gizemi seven insanlarca da kullanılır. Topluma karşı bir isyanın da sembolü olabildiği gibi bazı şeyleri saklamak isteyen insanların da sığındığı bir renktir.

Gri:
Açıktan koyuya doğru değişen bir anlam ifade eder. Genelde belirsizliğin rengidir. Açık tonlarında endişeyi, koyu tonlarında bencilliği görebiliriz. Bu rengin insanlarında biraz sahtekârlık vardır. Kendilerini ve çıkarlarını düşünmelerine rağmen topluma uyum sağlayabilmek için de geri planda kalırlar. Gri renk gümüşi tonlara bürünebilmesi, bu auraya sahip olan insanların aradığı üstün bir kaliteyi getirir.

KAHVERENGİ:
Aura rengi olarak fazla rastlanmasa da anlaşılır ve pratik bir karakteri olan insanlar bu rengi tercih ederler. Başarıya yavaş yavaş ulaşmanın simgesidir. Bu auranın insanlarının sahte kimlikleri olmaz. Açık ve dürüst bir hareket ederler ve güvenilirlikleriyle bir yerlere ulaşabilirler. Ama kahverenginin diğer renklerle karışması bu güzel yönlerini gölgeleyebilir. Sönük ve kırmızımsı bir kahverengi daha çok duygusallığı ön plana alır. Orta açıklıkta bir kahverengi anlayışın ifadesidir. Koyu kahverengi huysuzluğu ve eleştirel bir yapıyı simgeler.

LACİVERT:
Kozmik renk olarak kabul edilir; sonsuzluğu, otoriteyi, verimliliği simgeler. O yüzden dünyadaki firmaların yarıdan fazlası logolarında laciverdi kullanır. Lacivert giyen kişiler kendilerini çok daha karizmatik ve inandırıcı hissederler. İnsanların üzerinde başarılı ve güçlü imajı bırakır.

TURUNCU:
Turuncu kırmızının yumuşatılmış halidir. Duygular turuncu ile öne çıkar. Kırmızı gibi sıcak ve dışa dönük bir karakteri vardır. Pozitif açıdan kırmızıdan daima daha yapıcıdır. Sağlık, canlılık, heyecan belirgin özellikleridir. Yapıcılık, neşe, atılım ve hareket bu renkle sağlanır. Yaratıcılık gerektiren işlere yatkındır. En önemli özelliği neşe ve mutluluk verişidir.
İleri düzeyde turuncuda abartılı duygular ve gösterişe düşkünlük söz konusu olur. Duygular önde olduğundan mantık yürütme yeteneği geride kalır. Duyguların esiri olmak turuncunun olumsuz özelliklerindendir.

SARI:
Sarı rengi sevenler, genellikle enerjik, sportif ve kıpır kıpır insanlar olurlar. Sarı rengi sevenler çok hareketli insanlar olmakla birlikte, konuşmayı ve gülmeyi de çok seven insanlardır. Renklerle karakter analizinde, sarı rengi sevenler için detaycı olduklarını da belirtmemiz gerekmektedir. Sarı rengi sevenler, çevrelerindeki insanları kendilerine bir mıknatıs gibi çekmekte olan insanlardır.

BEYAZ:
Beyaz rengi seven insanlar: Hayatlarında kavgadan ve gürültüden kesinlikle uzak olmak isteyen beyaz rengi seven insanlar, sadece bu nedenden dolayı, karşılarındakileri alttan alır ve haksızlıkları bile görmezden gelirler. Beyaz rengi seven insanlar saf ve temiz insanlar olmakla birlikte, alçak gönüllü ve iyi niyetli insanlardır da…

KIRMIZI:
 Kırmızı rengi sevenler hırslı insanlardır. Kırmızı rengi sevenler, çok çabuk sinirlenir, çok çabuk heyecanlanır, çok çabuk öfkelenirler. Bununla birlikte, renklerle kişilik analizinde, kırmızı rengi sevenlerin somurtkan insanlar olmadıkları da bilinir.

MAVİ:
Mavi rengi sevenler, sevindiklerinde ya da üzüldüklerinde bunu oldukça abartırlar. Mavi rengi sevenler çok çabuk âşık olabilirler. Mavi rengi sevenler aynı zamanda da oldukça duygusal insanlardır.


Kaynakça:
http://www.maviboncugum.com/saglik/ruh-sagligi/renklerle-karakter-analizi-ve-renklerle-kisilik-analizi.html
http://www.maxicep.com/konu-disi/renkler-hangi-rengi-seviyorsunuz-185900.html
http://www.yaseminsari.com.tr/renkler.html

29 Ocak 2013 Salı

Korece İsminizi Buradan Öğrenebilirsiniz

Korean Name Generator | Rum and Monkey

    Yukarıda verdiğim site sayesinde isminizin Korecesini öğrenebilirsiniz. Tek yapmanız gereken yukarıdaki linke tıklamak. Daha sonra önce soyadınızı, heceleyerek adınızı yazın. Bence çok eğlenceli ve arada bir sempatik isimler çıkabiliyor.
Örneğin benimki Shin Sung Hyo.